Ocak 2016

Ben yine içiyorum, zaten ne zaman içmiyorum ki gerçe. Ama bu sefer durum farklı şarap içiyorum. Zaten bi şarap içerken birde rakı içerken böyle oluyor. Aklıma hep birşeyler geliyor. Aslına bakarsan birşey olacağı da yok stabil yani yine ama sadece daha ayrıntılı düşünüyor insan. Mesela neden insan utanır ki. Alkolün en çok bu huyunu seviyorum. Net konuşturuyor insanı. Sanırım cesareti tetiklediği için. Aklıma işte bu düşünce geldi, 'Neden içiyoruz.' Bu kez cevabı buldum sanırım, bütün mesela 10 saniyelik deli cesareti. Hem o zaman insanlar daha fazla sever belki, daha fazla sevişir belki de.



Belki de insanlar bazı anıları silmek istedikleri için geceyi silene kadar içerler.




Bence hayat kalem ve kağıt arasında ki boşluk gibi yazmaya başladıkça insan tükenmeye başlar.




Biz cipsden taso çıkınca sevinen insanlardık belki de bu acıları bu yüzden silemiyoruz hayatımızdan.




Zamanın azizliğine uğramış kalmışım ki bedenimdeki sızıları umursamaz olup kendimi bir boşluğa sürüklemişim de haberim yok, dolmuyor...

Peki sizce insanların acılarını çok konuşmasıyla ya da susmasıyla ölçebilir miyiz? İlk başlarda bütün insanlar çok konuşur ama yaşadıkça düşünmeye başlar. Düşünen insan çok konuşmaz aslında, çok yaşayan insan değil. İnsan sadece yaşadıkça düşünür. İşte insan bu sırada daha çok yaşarsa artık düşünmekten de sıkılır ve konuşmaya başlar. Gereksiz şeylerden uzun uzun, ardından saçmalamaya başlar ve çok konuşan insanların çoğu gibi abartır. Bu insanlar toplumdan çok kabul görmez. Tıpkı kabul görmeyen diğer insanlar gibi onları da anlamazlar. İstese de anlayamazlar çünkü asıl can alıcı noktayı hiçbir zaman anlatamaz. Aradan biraz zaman geçtiğinde o kadar çok konuşmuştur ki artık asıl konuya o bile hakim değildir. Boşverin siz insanlara inat saçmalayın insanlara inat çok konuşun, çünkü anlayamazlar, anlatamazsın. 



Tıpkı ben dinleyince çok güzel gelen ama insanlarla dinleyince anlamsızlaşan bir şarkı gibiydin. Çok güzel yaşadım seni ama anlatamadım kimseye. 




O kadar çok konuşuyordum ve o kadar yalnızdım ki çevremde ki hayali insanlarla bir şehir kurabilirdim.




Bazı insanlar için ıssız adam olmak, dışlanmış adam olmak yalnız kalmak çok güzel bir şeydir, özellikle de ergenlik çağındakiler için. Artık öyle olmak istiyorum...






Bilin ki sizi zorlayan şeyler sizi ileriye taşıyacak olan şeylerdir. 
                                                                                                 'Add ANTER'



JOSEF MENGELE KİMDİR?


"Ölüm meleği" olarak bilinen Josef Mengele Nazi toplama kampı Auschwitz-Birkenau`da yaptığı acı verici ölümcül deneylerle tanınıyor.


Toplama kampındaki mahkumların hangisinin öldürüleceği, zorla çalıştırılacağı ve üstünde deney yapılacağını belirleyen SS doktorların başında geliyordu.

Mengele, Nazi lideri Adolf Hitler'in en değer verdiği insanlardan biriydi çünkü Nazi Almanyası için mavi gözlü, sarı saçlı saf bir ırk yaratacaktı.

Joseph Mengele: Yahudi Çocukların "Haçlı Zebanisi''...


Joseph Mengele Çocukları Seçerken
      Ölüm Meleği

 O, diğer Nazilere nazaran daha kibar, daha sevecen davranışlarıyla dikkat çekiyordu. Yahudilerle dolu trenler Auschwitz kampına getirildiğinde, elindeki kırbacı onlara vurmak için kullanmayan ender SS üyelerinden biriydi. 
        Mahkumlar onun bu sevecen tavrına güveniyor ve onun söylediklerini yapmaya gayret ediyordu. Fakat hiç biri bilmiyordu ki, onun kırbacının görevi daha farklıydı. O kırbacını sola doğru hareket ettirdiğinde o gruptaki Yahudiler gaz odalarına götürülüyor, sağa doğru hareket ettirdiğinde ise o gruptakiler ağır şartlar altında çalışmak üzere ya da iğrenç deneylerde kullanılmak üzere yaşamaya devam ediyordu. Oradaki mahkumların yaşamaları onun kararına bağlı olduğu için ona "Ölüm Meleği" diyorlardı. Evet, o isim; Joseph Mengele idi...


Joseph Mengele'nin Nazi Yolculuğu...


       Mengele 1911 yılında doğduktan sonra herkes onun normal bir çocuk olduğunu düşünüyordu. Zeki, aklı başında ve çalışkan... Tıp fakültesini kazanmış ve mezun olmuştu. Yakışıklı, çekici ve konuşmasını bilen biriydi. Büyüdüğü kasabada bütün kızların gözdesiydi. Fakat mezuniyeti sırasında iktidarda bulunan NSDAP'in (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi)) fikirleri onu etkilemeyi başardı ve Nazi olmaya karar verdi. NSDAP'ye katıldıktan bir yıl sonra Hitler'in özel koruma ekibi olan SS birliğine girmeyi başardı ve savaşlara katıldı. Bir savaşta yaralanıp "savaş sırasında kullanılamaz" raporu aldıktan sonra ise Hitler tarafından Auschwitz kampına yollandı ve Alman askerlerinin güvenliği için özel deneyler yaptı. Bu deneylerden bir çoğu insanlık dışı, vahşet dolu ve insanın kanını donduran cinstendi...
Bazı deneyleri ise şunlardı; 






Bir insanın basınca ne kadar dayanabildiğini öğrenmek için güçlü Yahudileri yüksek basınç odalarında iç organları patlayana kadar tutmak (bu sayede Alman paraşütçülerinin ne kadar basınca dayanabildiğini tespit ediyordu)










Alman kamuflajlarının ne kadar soğuğa dayandığını test etmek için fiziken güçlü ve önceden doyurulmuş Yahudi mahkumlara kamuflajları giydirip onları içi buzlu su dolu küvetlerde bekleterek kaç dakikada öldüklerini izlemek (bu sayede Alman birliklerinin Norveç saldırısında buzlu su içinde kaç dakika dayanabileceklerini test ediyordu)





Mahkumun midesini, mahkum hiç bir anestezik yönteme maruz bırakılmazken çıkartıp, yemek borusuyla ince bağırsağı birleştirerek bu şekilde yaşayıp yaşayamayacağını hesaplamak (bu deneyi onlarca kez tekrarladığına dair bulgular var)








Farklı kan gruplarındaki insanların kanlarını birbirlerine transfer ederek mahkumlar üzerindeki etkilerini incelemek (bu sayede farklı kan grupları arasında transfer olasılığını gözlemliyordu)








İnsanların boylarını uzatmak için mahkum bir cüce ile normal bir insanın bacaklarını kesip, normal insanın bacaklarını cüceye dikmeye çalışarak bacakları kullanıp kullanamadığını gözlemlemek







Yapışık ikizleri ayırmak, ayrık ikizleri yapıştırmak... ve daha niceleri.

Fakat Mengele'in en çok ilgilendiği mahkumlar ikiz çocuklardı. Kampa gelen ikiz çocuklar diğer insanlardan çok daha farklı muamele görürdü. Bu ikizler, Mengele'in diğer özel ilgi duyduğu cüceler ve sakatlarla birlikte, SS birliği üyelerinin "hayvanat bahçesi" diye tanımladığı özel bir yerde tutulurdu. Çünkü onlar, Mengele'in en çok merak ettiği "genetik" biliminin birer mucizesiydi ve onların sağlıklı ve mutlu olmaları gerekiyordu. Bunu sağlamak için ikizlere her türlü imkan sağlanmıştı. 

Fakat sağlıklarını yeterince kazandıklarında, iğrenç deneyler onlar için başlardı...

Kimisinin gözüne mürekkep zerk ederek göz renginin genetiğinin değişip değişmediğini incelemeye çalışır ve onların enfeksiyon kaparak kör olmalarına sebep olurdu. Bu ikizler öldüğü zaman gözlerini bedenlerinden çıkartır ve duvarına iğnelerdi.





Bir çok ikizi uyuşturma gereği duymadan ameliyat etmiş ve bir ikizin uzuvlarından birini kesip, diğer ikize dikmeye çalışmıştı. Bir çok ikizi kastre(hadım) etmiş ve/veya cinsiyet değişimi operasyonu uygulamıştı.


Bazılarına hastalık zerk edip, hastalığın ne kadar sürede vücutta yayıldığını ve ne kadar sürede ölüme sebebiyet verdiğini ölçmüştü.






Mengele’nin Canlı Şahitleri;

Onun hakkında en doğru bilgiyi maalesef ikiz kardeşini kaybetmiş ve şans eseri canlı kalmayı başarmış bir mahkum aktarabilir:

"Mengele kardeşim Tibi'ye daha meraklıydı. Nedenini ben de bilmiyorum ama tahminime göre; o benden 10 dakika büyük olduğu içindi bu merakı.
Mengele onun üstünde bir kaç deney yaptı. İlk deneyini yaptıktan sonra Tibi kaldığımız odaya geldiğinde, Mengele'in omurgası üzerinde yaptığı deney yüzünden felç kalmıştı. İkinci deneyden sonra Tibi, Mengele'in cinsel organlarını aldığını söyledi. Dördüncü kez Tibi'yi çağırdıktan sonra, bir daha onu görme fırsatım olmadı. Benden annemi, babamı, iki büyük kardeşimi ve en sonunda da ikizimi aldı."

Canlı kalmayı başaran bir diğer kurban ise şunları söylemiştir:


"Mengele tam bir kasaptı. İnsanların iç organlarını hiç bir anestezik uygulama yapmadan çıkartıyordu. Bir keresinde bir insanın midesini ve kalbini hiç eli titremeden bedeninden ayırdığını izledim. Dehşet vericiydi.
Mengele elinde sınırsız yetkiler bulunan ve bu yetkiler yüzünden çıldırmış bir doktordu. Kimse onu sorguya çekmedi. Kimse kaç kişiyi öldürdüğünü, kaç kişiyi sakat bıraktığını saymadı. Kimse ona "neden öldürdüğünü" ya da "neden sakat bıraktığını" da sormadı. O kendini bilime adadığını düşünen bir psikopattı."



Mengele bütün inceleme sonuçlarını ve deneylerinin raporlarını Berlin'e yollamıştı. Ruslar Berlin kapısına dayanınca bu belgeler yakıldı. Bir çok kaynağa göre ise yakıldığı iddia edilerek Amerika ve Rusya'ya kaçırıldı. Zira her ne kadar iğrenç olsa da, bu deneyler "insanlar üzerinde yapılan ve kesin sonuç veren" deneylerdi ve tıp alanında büyük ilerlemeye sebep olabilirdi, oldu da. Bugün yapılan "yapışık ikizleri ayırma" operasyonunu ilk kez uygulayan Joseph Mengele'dir ve kendisi bu ayırma operasyonunu yapışık ikizler üzerinde denerken onların damar şemalarını ve diğer özelliklerini çıkartarak bu konuda büyük buluşlara imza atmıştır.



Mengele, 2. Dünya Savaşı bitmek üzereyken Auschwitz kampından bir Alman er kıyafeti giyerek kaçmayı başardı. 1949 yılına kadar Almanya'da kaçak hayatı sürdü ve ardından sahte evraklarla Güney Amerika'ya kaçtı. Oradaki Neo-Nazi grupların yardımıyla uzun yıllar yaşadı. Fakat 1985 yılında kendisine ait bazı mektupların Brezilya'dan yollandığı keşfedilince, Brezilya'daki adrese baskın yapıldı ve ev sahiplerinden "1979 yılında öldüğü" bilgisi alındı. Mezarı açılarak DNA testi yapıldığında bedenin ona ait olduğu saptandı. Anlatılanlara göre sonu; denizde yüzerken ayağına giren kramp sonucu boğulmak şeklinde oldu.




Josef Mengele'nin Brezilyadaki saf Nazi Irkı;


Dünya Bülteni / Haber Merkezi

Nazi kamplarında "Ölüm meleği"olarak ün yapan Nazi doktoru Josef Mengele'nin saf Alman ırkını oluşturmak için yaptığı ölümcül deneylerin başarıya ulaştığı öne sürüldü.

National Geografic dergisinin iddiasına göre, Mengele Brezilya'da ücra bir kasabada ölümcül deneylerine devam etti. 
Derginin iddiasına göre Mengele, burada yaşadığı süre içinde mavi gözlü, sarı saçlı bir ırk oluşturmayı başardı. 

Nazi lideri Adolf Hitler'in en değer verdiği insanlardan biriydi çünkü Nazi Almanyası için mavi gözlü, sarı saçlı saf bir ırk meydana getirecekti.

"Ölüm Meleği" olarak ün yapan Nazi doktoru Josef Mengele'nin Nazi toplama kampı Auschwitz'deki ölümcül deneylerine Brezilya'da devam ettiği ortaya çıktı.

Ünlü bir tarihçi Mengele'nin mavi gözlü ve sarı saçlı saf ırk oluşturmak için Brezilya'nın Candido Godol kasabasından deneylerine devam ettiğini, hayata veda etmeden önce de saf ırkı ortaya çıkarmayı başardığını iddia etti.

National Geografic dergisi, Brezilya'daki Candido Godol kentinde şu anda 80 ailenin yaşadığını ve bunlardan 38'inin ikiz olduğunu duyurdu.


















Her şey 1960'ların başında brezilya'nın Cândido Godói kasabasında, ilginç bir şekilde orataya çıkan ikiz gebeliklerden sonra başlıyor. Şuan ki tarih itibariyle 4 kilometrekareye yayılmış olan kasabada 80 aile var. Bu aileler içinde 44 çift ikiz var. Bu rakam dünya ortalamasının yüzde 1000 üzerindeymiş efendim. Candido Godoi hala çoğunlukla alman kökenli insanların yaşadığı bir yer. Ayrıca araştırmacıların elinde 1950-1960'lı yıllara ait, bir lisede çekilmiş fotoğraf var, gamalı haçlı liseli öğrenciler.



Bu olayla ilgili bir sürü spekülasyon varmış, uzaylılar, çeşitli nükleer denemeler vs. ancak en garip olanı ise tam ikizlerin ortaya çıkmaya başladığı dönemde aynı coğrafya içinde Joseph Mengele'nin izine rastlandığı ifade ediliyor. Mengele savaş sonrası karmaşasında sahte bir pasaportla italya genova'ya kaçtı, ordan da 1949 yılının sonlarında güney amerika'ya giden bir kuru yük gemisine bindi. Arjantin'in başkentine gelmişti. Mengele'nin ikiz saplantısı devam etmekteydi.

Araştırmacılar, o yıllarda yaşamış olanların ifadelerini almışlar, buna göre mengele'nin fotoğraflarını göstermişler, evet o demişler, ara sıra kasabamıza gelen, ziyaret eden, hamile bayanlarımızı tedavi eden kişi bu diyorlarmış. İşin daha da ilginç kısmı bazı çevre kasabalarda kendini veteriner olarak tanıtan bir alman varmış. Kendilerine ikiz gebelik sağlayacak ilaçlar vereceğini, ineklerinin verimlerini arttıracak yollar vaadetmiş. Hatta şuan kasabada oldukça fazla ikiz inekler de mevcutmuş ki bunları da gösterdiler. Hatta bir inek gösterdiler ki, 4 defa ikiz doğum yapmış. Bu inek sahibi çiftçi'nin ikiz kardeşi vardı, aynı zamanda ikiz oğulları da vardı. Bu arada bu amcamın bir iddiası da var, o da kasabanın su kaynağı. Su kaynağından örnekler alınıyor ancak herhangi bir anormal sonuç meydana çıkmıyor.

Şimdi bir soru daha var, Buenos Aires gibi Güney Amerika'nın paris'inden neden 800 km. uzaktaki bir brezilya kasabasına geldi Mengele? burada şu söylenmekte, 1960'ın mayıs aylarında, en çok kan döken nazilerden birisi olan Adolf Eichmann kaçtığı Arjantin'de, mosad tarafından yakalandı. bu da Buenos Aires'te ki büyük çoğunluktaki nazileri oldukça rahatsız etmişti, haliyle Mengele'yi de. mengele büyük kentlerden kaçmalıydı. ilk önce paraguay'a kaçtı, dostları vardı orada, kısa bir süre sonra hemen güneyindeki bir çiftliğe gitti, o çiftlikle Candido Godai arasında sadece 70 km. vardı, ayrıca bu bölgede etkin bir sınır yoktu. İstediği gibi dolaşabiliyor, her yeri ziyaret edebiliyordu. bu aşamada o yıllarda o yollarda 800 km. gitmenin imkansıza yakın olduğunu düşündüren laflar etmekte belgeseli yaparlar.

SİZCE BU MÜMKÜN MÜ? Kıymetli Yorumlarınızı Bekliyorum...








Ne şişman ne de zayıf olmalı. Yuvarlak hatlara sahip olmalı.










Profesör İlter Uzel, Hayykitap'tan çıkardığı 'Osmanlı'nın En Seksi Sırları' adlı kitabında kadını güzelleştiren formülleri, cinsel ilişki için uygun zamanları, isteksizliği önlemenin yollarını anlatıyor.








Sarışının adı, esmerin tadı' sözünün doğruluğu Osmanlı'nın güzel kadın tarifinde yatıyor olmalı; çünkü o dönemin güzel kadın kavramına uyan özellikler siyah saçlı, siyah kaşlı, siyah kirpikli ve kara gözlü olmak. Uzun boylu, uzun saçlı ve uzun boyunlu olmak da makbulmüş. Ayrıca ellerin, ağzın, ayakların ve göğüslerin de küçük olanı güzel kadını tanımlayan özelliklerden.










Bir de kadın güzelliğine mükemmellik veren şey 'kadının cinsel organı.' Bunu anlamanın yoluysa kadının ağzının büyük olması. Tabii ki Osmanlı'nın güzellik tanımı sadece bunlarla sınırlı değil:






Sıkı tenli olmalı. Şehvetli ve alımlı olmalı.

Şarkı söylemeye istekli olmalı.Gülmesi latif, tebessümü nazik olmalı. 










Sohbeti tatlı, yürüyüşü endamlı olmalı.

Yanakları, dudakları, dili kırmızı olmalı.










13. yüzyılda yaşayan Tusili Nasreddin adında bir ilim adamı 'Bahname' isminde yazdığı bir eserde kadını güzel gösteren hususları belirtmiştir.

Arapça cinsel arzu, şehvet anlamına gelen' bah' kelimesi ile, Farsça risale, kitapçık anlamına gelen 'name' kelimelerinin birleşiminden oluşmuş, belki de 'şehvet kitapçığı' da diyebileceğimiz 'bahname'ler Osmanlı'da cinsel yaşamla ilgili ilginç bilgiler barındırıyor. 
Nasreddin Efendi söze şöyle başlıyor; ‘Ey Oğul, şimdi sana avratların güzellik alametlerini anlatacağım. Bu alametlere sahip olan avrat, avratların en güzeli demektir, alametler ne kadar az ve noksan olur ise avrat da o kadar az güzel olur.
Avradın dört nesnesi küçük gerek:
Ağzı
Elleri
Ayakları
Kulakları
Avradın dört nesnesi dar gerek:
Burun delikleri
Kulak delikleri
Göbek deliği
Ağzı
Avradın dört nesnesi geniş gerek:
Alnı
Gözleri
Göğüsleri
Butları
Avradın dört nesnesi kara gerek:
Saçı
Kaşı
Kirpikleri
Gözleri
Avradın dört nesnesi kızıl gerek:
Dili
Dudağı
Yanakları
Ve avurdları (yanağın ağız boşluğundaki kısmı)
Avradın dört nesnesi yuvarlak gerek:
Yüzü
Gözleri
Topukları
Bilekleri
Avradın dört nesnesi uzun gerek:
Boynu
Burnu
Kaşı
Parmakları
Ve yürüdüğü zaman kalçaları deprene, ve huyu tatlı ola, sözü tatlı ola ve yumuşak ola
İşte ey oğul bu yazdığım şartlar hangi avratta var ise, o avradı hemen alasın!’ 
Tarihçi Murat Bardakçı'nın da bahnamelerden yola çıkan ve çok ilginç bilgiler barındıran 'Osmanlı'da Seks' isimli bir kitabı bulunuyor.
Arapça cinsel arzu, şehvet anlamına gelen' bah' kelimesi ile, Farsça risale, kitapçık anlamına gelen 'name' kelimelerinin birleşiminden oluşmuş, belki de 'şehvet kitapçığı' da diyebileceğimiz 'bahname'ler Osmanlı'da cinsel yaşamla ilgili ilginç bilgiler barındırıyor. 
Nasreddin Efendi söze şöyle başlıyor; ‘Ey Oğul, şimdi sana avratların güzellik alametlerini anlatacağım. Bu alametlere sahip olan avrat, avratların en güzeli demektir, alametler ne kadar az ve noksan olur ise avrat da o kadar az güzel olur.
Avradın dört nesnesi küçük gerek:
Ağzı
Elleri
Ayakları
Kulakları
Avradın dört nesnesi dar gerek:
Burun delikleri
Kulak delikleri
Göbek deliği
Ağzı
Avradın dört nesnesi geniş gerek:
Alnı
Gözleri
Göğüsleri
Butları
Avradın dört nesnesi kara gerek:
Saçı
Kaşı
Kirpikleri
Gözleri
Avradın dört nesnesi kızıl gerek:
Dili
Dudağı
Yanakları
Ve avurdları (yanağın ağız boşluğundaki kısmı)
Avradın dört nesnesi yuvarlak gerek:
Yüzü
Gözleri
Topukları
Bilekleri
Avradın dört nesnesi uzun gerek:
Boynu
Burnu
Kaşı
Parmakları
Ve yürüdüğü zaman kalçaları deprene, ve huyu tatlı ola, sözü tatlı ola ve yumuşak ola
İşte ey oğul bu yazdığım şartlar hangi avratta var ise, o avradı hemen alasın!’ 



Tarihçi Murat Bardakçı'nın da bahnamelerden yola çıkan ve çok ilginç bilgiler barındıran 'Osmanlı'da Seks' isimli bir kitabı bulunuyor.




Kitabın açıklamasında şöyle diyor:

"Bu kitap, kütüphanelerin tozlu raflanndaki elyazmalarının sararmış sayfalarında yüzlerce seneden beri gizli kalmış ve unutulmuş yazıları günışığına çıkartıyor: Osmanlı cinsellik metinlerini...
Muzır yahut müstehcen gibi kavramların olmadığı, cinsellik konusunda hemen herşeyin serbestçe yazıldığı bir dönemin örnekleri bunlar... Hepsi Türkçe ve hepsi de ilk defa yayınlanıyor.
Cinsel sağlıktan bahseden ve aşk tekniklerini anlatan bahnameler, Nasreddin Hoca öykülerinin cinsellik temeline dayalı ilk versiyonları, 17. asır İstanbul hamamlannda olup bitenler, Osmanlı eşcinsel edebiyatı, cinselliği konu alan şarkı güfteleri ve eski İstanbulun artık pek bilinmeyen özel hayatı... Hepsi, bu kitapta birarada.
Yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan ve dedelerimizin, büyük dedelerimizin, hattâ nesiller önceki atalarımızın okuyup zevk almış oldukları bu metinler Hintlilerin Kama Sutrası düzeyinde bilimsel, Arapların Kokulu Bahçesi kadar renklidir ve en önemlisi, bizim öykümüzdür. 8 tıpkıbasım elyazması, 27 renkli minyatür, 9 renkli resim, gravür ve kitap kapağıyla..."
Kitaptan bazı kısımlar:
“…Yaz olunca avradlara, kışın oğlanlara meylet ki, vücutça sağlam olasın. Zira oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir araya gelirse vücudu bozar. Avrat teni ise soğuktur, kışın iki soğuk vücudu kurutur…”
“…Bil ki, avradların inzal alâmetleri (boşalma belirtileri) şunlardır ki, gözleri süzülür ve er yüzüne bakmaya utanır ve alnı terler ve göğsü titrer ve ere berk (sıkı) yapışır. Ve bil kim avrat ile erin inzali bir olursa, büyük lezzet bulurlar. Ve yine bil ki, avratla erin menileri birbirine karışacak olursa, aralarında muhabbet çok olur…”
“…Erkek hatunun üstüne çıka ve uyluklarını kaldıra. Tamam oynayıp memelerini sıka, sonra fercini sıkıp zekerini ovalayıp ikbâl geldikte zekerini ferci içine idhâl eyleye. Sonra, meni döke. Amma avrat üste çıksa, meni güç dökülür, safâsı az olur ve zeker İçinde meni kalır ve içinde kurur ve mesaneyi fâsid eder (bozar) ve mesanede emraz (hastalık) hâsıl olur…”

Madaya'da İnsanlık Ayıbı...





















     Suriye'nin başkenti Şam'ın bazı bölgelerinde, Hizbullah ve İran askerlerinin kuşatması devam ediyor. Bölgeden gelen haberlere göre, açlıktan dolayı hayatını kaybeden insanların sayısı hızla artmakta.

HABER: MEDYA TİMES
       Suriye'nin başkenti Şam'ın bazı bölgelerinde, Hizbullah ve İran askerlerinin kuşatması devam ediyor. Bölgeden gelen haberlere göre, açlıktan dolayı hayatını kaybeden insanların sayısı hızla artmakta.
           Şam'a bağlı Madaya bölgesinde açlıktan dolayı ölen insanların haberleri peşpeşe geliyor. Kuşatma altında tutulan bölgede insanlar bir taraftan açlıkla mücadele ederken direğ taraftan ise, soğuktan donma tehlikesi ile karşı karşıya. Bölgede elektrikler uzun süredir kesik, ve yakacak için odun bulunmuyor.
         Suriye medya aktivistleri, zayıf insanların ve çocukların ölümünde büyük artış olduğunu belirtirken, herhangi bir müdahelenin olmaması neticesinde Madaya'da açlıktan dolayı toplu ölümlerin olacağı uyarısında bulundu.
Kuşatma altında tutulan Madaya'da, 50 bin sivil yaşamakta ve kuşatma 200 günü aşmış durumda. Bölgede 75 kişiden fazla insan açlıktan yaşamını yitirdi.


"İçlerinizde vicdan ölmüşse Allah tan başka kimsemiz yoktur. Madaya'yı kurtarın." pankartı asan Suriyeli bir çocuk

Suriyeli Kardeşlerimiz Açlıktan Ölüyor!

5.yılına giren Suriye dramında Esed, İran, Rusya katliam güçlerinin kuşatması altında sıkışıp kalan halk açlıktan can veriyor.


      5. yılına giren Suriye dramında Esed, İran, Rusya katliam güçlerinin kuşatması altında sıkışıp kalan halk açlıktan can veriyor.
Yermük'te masum insanların açlıktan kedi eti yemek durumunda kaldığına dair haber ve görüntülerin henüz hafızalarda canlı olduğu bir vasatta Mezaya bölgesinde 40 kişinin açlıktan öldüğü haberleri yürek burkuyor. Esed ve Hizbullah kuşatması altında açlıktan kırılan insanların dramına dikkat çeken 3 çocuk annesi Nesrin'in Rudaw'a anlattıkları da bu olumsuz tabloyu kabartan cinsten.























  
  Rudaw'ın haberine göre Suriye iç savaşının 5’inci yılında, başkent Şam’da insanlar açlıktan ölürken, bir kilo şekerin 120 dolara satıldığı  ifade ediliyor.


















    
Salı günü Şam’ın  Mezaya bölgesinde Esad ve milislerin ablukasından dolayı 5 sivil hayatını kaybetti.
    Suriye üzerinden Avrupa’ya gitmek isteyen 3 çocuk annesi Nesrin (44), ülkedeki savaşın başından beri Şam’da mahsur durumda.

Rûdaw’a konuşan Nesrin, eskiden Şam’da hayatın güzel olduğunu ancak şimdi hergün ölüm haberleri aldıklarını belirtti.

Daha önce Esad’e yakın güçler tarafından, silahlı kişiler bulunduğu gerekçesiyle abluka altına alınan Kudsiya semtinde ikamet eden Nesrin, şunları söyledi:

Eski mahallesine göre sakin olan Hıristiyan Cermana semtine taşınan Nesrin, “Yeni semtte 8 saat elektrik veriliyor. Ancak gıda çok sınırlı. Biz Esad ordusu ile milislerin kurbanıyız” diye konuştu.

“O bölgede insanlar açlıktan ölüyor. Gıda olmadığından dolayı insanlar ağaç yapraklarını yiyor. Abluka altındak bölgelerde bir kilo şeker 120 dolar dolayında.”

Açlığın kol gezdiği Madava’da bir baba küçük çocuğuna 5 kilogram süt alabilmek için 11 bin dolarlık aracını satışa çıkardı.

70 KİŞİ AÇLIKTAN ÖLDÜ

     Bu arada beldedeki yerel koordinasyon komitesi üyesi Samir Tateen ise Esad güçlerinin Madaya´yı kuşattığı günden bu yana yaklaşık 70 kişinin açlıktan yaşamını yitirdiğini, 50 kişinin de iyi beslenemediği için çeşitli hastalıklara yakalandığını söyledi. Bölgeye acil insani yardımın gönderilmesi gerektiğini ifade eden Tateen şunları kaydetti: "Madaya´da 40 bin civarında kişi var. 193 günden bu yana rejim ile Hizbullah milislerinin kuşatması altında bulunan Madaya´ya Esed güçleri insani yardımın girmesine izin vermiyor. Beldede hayat oldukça pahalı. Bir kilo pirinç 40 bin Suriye lirasından (Yaklaşık 300 Türk lirası) satılıyor. İnsanlar beldede karınlarını su ve topladıkları otlarla doyurmaya çalışıyorlar. Beldeye elektrik de verilemiyor, halk yıkılmış evlerin enkazından topladığı tahta parçalarını yakarak ısınmaya çalışıyor.

































300 KİŞİ KOMADA

      Son yardımın 6 ay önce Birleşmiş Milletler gözetiminde gerçekleştirildiğini söyleyen Madaya Yerel Yönetim Başkanı Amer Burhan, son 100 günde 7’si bebek olmak üzere 60 kişinin açlıktan hayatını kaybettiğini, 300’den fazla sivilin de komada olduğunu açıkladı. 
BÜTÜN DÜNYA SORUMLUDUR

     Yeni Şafak’ta yer alan habere göre Burhan açıklamasında, “Bütün dünya burada 20 bin kişinin ölümünden sorumludur”ifadelerine yer verdi.
     Lübnan sınırında yer alan ve Şii Hizbullah milisleri ile Esed askerleri tarafından 3 yıldır kuşatma altında tutulan kasabaya giriş ve çıkışlara izin verilmiyor. Kasabada son 7 aydır bir çok salgın hastalığın da baş gösterdiğini belirten Burhan, uluslararası toplumu bu katliama dur demeye çağırdı.

Birleşmiş Milletler (BM), Suriye yönetiminini, aylardır kuşatma altında bulunan ve açlıktan ölümlerin başladığı Madaya kasabasına insani yardım götürülmesi konusunda ikna edildiğini duyurdu.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nden yapılan açıklamada, "Suriye hükümetinin kıtlık yaşanan Madaya, Fuaa ve Kefriye kasabalarına insani yardım götürülmesine izin vermesini memniyetle karşılıyoruz" ifadesi yer aldı.

Örgüt, birkaç gün içerisinde kuşatma altındaki kasabalara insani yardımın ulaşmaya başlayacağını belirtiyor.

'Bir kilo pirinç 250 dolar'

     Uluslararası yardım kuruluşu Kızıl Haç, Kızıl Haç, Ceyş el Fetih örgütünün kontrolünde bulunan bölgeye son yardımın Ekim 2015'te gittiğini ve nüfusu 30 bini bulan bölge halkının açlıktan ölmeye başladığını açıklamıştı.
BBC'ye bilgi veren Abdullah isimli bir Madayalı ise "Yiyecek bulamıyoruz. Çocuklar, kadınlar, herkes ölmeye başladı. Bazen ağaç yapraklarını, çimenleri bazen de kedileri yiyoruz" dedi.
İngiliz Guardian gazetesi ise kasabada pirincin gramla satıldığını, bir kilo pirincin fiyatının 250 dolara çıktığını aktardı.




Çocuklar, kadınlar, herkes ölmeye başladı. Bazen ağaç yapraklarını, çimenleri bazen de kedileri yiyoruz" dedi.

GÜVENLİK NEDENİYLE İSİMLERİ GİZLİ


     Açlıktan bitap düşen çocuklara yemek yediren yardımseverler, bölgedeki gıda ve ilaç ihtiyacının had safhada olduğunu söyledi. Engellere rağmen bölgeye girmeyi başaran grubun adı, can güvenliği ve yardımların aksatılmaması gizli tutuluyor. 40 bin kişinin yaşadığı Madaya'da her geçen gün açlıktan dolayı 20 kişi hayatını kaybediyor.

Madaya'dan kan donduran fotoğraflar...

Suriye'de iç savaş 6. yılına yaklaşırken, Esed'e bağlı rejim güçlerinin kuşatmasındaki Madaya'da masum siviller aç bırakılarak katledildi.




İHH’nın yerel kaynaklardan aldığı bilgiye göre , bölgede 2 binin üzerinde aile ve çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 10 bin kişi yaşıyor. Madaya’ya esedgüçlerinin saldırıları sonucu bu zamana kadar 252 kişi yaşamını yitirken 460 çocuk yetim kaldı.















Madaya'ya gıda girişine izin verilmiyor
Bölgede bulunan insanlar en temel yaşam malzemelerine ulaşamıyor. Tüm dünyanın gözü önünde binlerce kişi açlıktan ölecek duruma geldi. Şuana kadar 70’den fazla sivil açlık nedeni ile hayatlarını kaybetti.

Değerli takipçilerim bu gibi manzaralar dünyanın her yerinde yaygınlaşmaya başladı. Peki bu manzarada bizim payımız hiç mi yok?

Karalayanlar

Karalayanlar Karalayanlar burada Karalayanlar burda

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Tema resimleri sndr tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript KapalıSiteyi görüntülemekte sorun yaşamamak için lütfen javascript aktif edin.